Tamgalı (Tanbalı) petroglifleri, Kazakistan’ın Almatı kentinin yaklaşık 170 kilometre kuzeybatısındaki yemyeşil Tamgalı Vadisi’nde yer alıyor. Tamgalı Devlet Açık Hava Müze Rezervi adıyla devlet tarafından koruma altına alınan bölgede 5 binden fazla kaya resmi bulunuyor. İlk petroglifler bronz çağında bölgede yaşayanlar tarafından çizilmeye başlandı, orta çağ döneminde ise bu geleneği Göktürkler devam ettirdi.
Tamgalı’daki orta çağ dönemine ait kaya resimlerinin çoğunda 6 ila 7 yüzyıllardaki eski Türk savaşçıları yer alıyor. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 2004 yılında dahil edilen ve günümüze kadar korunan Tamgalı petrogliflerini görmek için her yıl bölgeye yurt içi ve dışından çok sayıda turistin yanı sıra bilim insanları geliyor.
Kazakistan Tamgalı Devlet Açık Hava Müze Rezervi Müdür Yardımcısı Rinat Şaripov, AA muhabirine, Tamgalı petrogliflerinin 1957’de bronz çağı mezarlarına yapılan kazı çalışmaları sonucu ortaya çıktığını ifade etti. Şaripov, 2003 yılında da bölgenin hükümetin özel kararnamesiyle devlet koruması altına alındığını ve Tamgalı Devlet Müze Rezervi olarak kurulduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Açık hava müzemiz 3 bin 800 hektar alanı kapsıyor. Burada kaya resimlerinin yanı sıra bronz çağ dönemindeki insanların yaşadıkları, ibadet ettikleri ve defnedildikleri yerler var. Müzemiz alanında nadir bitki türlerine de rastlamak mümkün. Örneğin, nisan ayında çiçek açan ve kayaların arasında yetişen Greig lalesi bulunuyor. Ayrıca tilki, kurt ve argali koyunu da var.”
Söz konusu kaya resimlerinin bronz çağında yaşayan insanlar tarafından yapılmaya başlandığını anlatan Şaripov, “Tamgalı’daki en eski petrogliflerde güneş başlı insan figürleri, boğa ve hayvan resimleri sıkça yer alıyor. Kaya resimlerinin derin oyma tekniğiyle yapıldığını görüyoruz. Resimler kayaların yüzeyine 3 ila 5 milimetreye kadar oyularak yapılmış. En büyük kaya resmi ise 1 metreye kadar ulaşıyor.” ifadelerini kullandı.
Şaripov, Tamgalı petrogliflerinin yaklaşık 3 ila 5 bin yıllık tarihi olduğunu kaydederek, “Bu petroglifler yapıldığında din yoktu. İnsanlar göğe, ateşe ve güneşe tapıyorlardı. Ayrıca insanlar hayvanları evcilleştiriyorlardı. Dolayısıyla günümüze kadar korunan bu resimler, söz konusu dönemlerdeki yaşamı anlatıyor.” dedi.
Bölgede eski Türklerin tarihine ve kültürüne ilişkin çok sayıda eser bulunduğunu aktaran Şaripov, “Tamgalı yakınındaki Almalı Vadisinde eski Türk (runik) yazıları ile damgalarına rastlamak mümkün. Tamgalı petroglifleri de Türk halklarının kültürü ile dillerinin ortak olduğunu ispatlıyor.” diye konuştu. Şaripov, Tamgalı petrogliflerinin Kazakistan’ın Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’nden sonra UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilen ilk eserlerinden biri olduğuna dikkati çekerek, bu kadim mirası gelecek nesillere aktarmak ve korumak için çalıştıklarını sözlerine ekledi.
“ESKİ TÜRK KÜLTÜRÜNÜN BİRÇOK ETABINI KENDİNDE BARINDIRIYOR”
Türk Kültür ve Miras Vakfı tarafından Tamgalı petrogliflerinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmesinin 20. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen bilimsel konferans kapsamında bölgeye gelen Özbekistan Bilimler Akademisi Milli Arkeoloji Merkezi Uzmanı Prof. Dr. Gaybulla Babayarov da Tamgalı bölgesinin önemini AA muhabirine değerlendirdi.
Babayarov, uzun süredir Göktürk tarihi üzerine çalıştığını dile getirerek, “Bir Türkolog ve tarihçi olarak hep Tamgalı bölgesini ziyaret etmek istemiştim. Bugün ise bu arzumun gerçekleşmesinin mutluluğunu yaşıyorum. Tamgalı neden önemli, burası eski Türk kültürünün birçok etabını kendinde barındırıyor. En eski dönemlerden orta çağlara kadar Türk boylarının dünyaya bakışının taşlara yansımasıdır.” dedi.
Özellikle Göktürk damgalarını araştırdığını anlatan Babayarov, şunları kaydetti:
“Tamgalı’ya bu damgaları görmek için geldim. Çok şaşırdım. Buradaki kaya resimlerinde dağ keçisinin resimleri çok fazla. Eski Türklerde dağ keçisi cesurluğu ve çevikliği simgeliyordu. Tamgalı’daki bu damgaları Batı Göktürk Kağanlığı tarafından Taşkent bölgesinde basılan medeni paralarda da görmek mümkün. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Orhun yazıtlarında da hanlığın, kağanlığın damgası olan dağ keçisi figürlerinin yaygın olarak kullanıldığını biliyoruz. Demek ki şimdiki Moğolistan’dan Kazakistan’a, buradan da Özbekistan’a ve daha ötelere kadar yayılan bu kültür, biz Türklerin nerelere gitse oralara kendi dünya görüşünü ve sembollerini de getirdiğini gösteriyor.”