Marmara Denizi’nin gönüllü temizlikçisi Pinalar oldu
NECMİ ÇELİK
Marmara Denizi’nin incisi olarak bilinen Pina, sadece zarif görüntüsüyle değil, aynı zamanda doğanın temizleyici gücünü temsil ediyor. Ancak son yıllarda yaşadığı bir hastalık, Akdeniz’in bu benzersiz canlısını büyük bir tehditle karşı karşıya bıraktı. Pina’nın varlığı, sadece Marmara Denizi’nde devam ediyor olması bu bölgedeki deniz ekosisteminin önemini bir kez daha vurguluyor. Peki, nasıl oldu da bu denizlerin temizleyicisi kendini korunma savaşı içinde buldu? İşte, bu sorunun cevabı, Pinalar üzerine yürütülen özel bir projenin hikâyesinde gizli… Borusan Sürdürülebilir Fayda Programı’nın 1.Dönemin Katılımcılarından Prof. Dr. Mustafa Sarı ile Marmara Denizi’nde Pina Projesini Konuştuk.
Pina bilimsel olduğu kadar temiz dünya hayalinde simgesel bir öneme de sahip. Sizin hayaliniz bu konuda nedir?
En son söyleyeceğimi en başta ifade edeyim: Tertemiz bir Marmara ve korunan, tanınan Pina! Zira Pina (Pinna nobilis) bizim arıtmadan denize boca ettiğimiz atıkları temizleyen organizmaların başında geliyor. Saatte 6 litre deniz suyunu filtre ederek adeta Marmara Denizi Eylem Planının en çalışkan uygulayıcısı konumunda. Ama bize yardım ederken aslında kendi başı da fena halde dertte. Bulaşan bir parazit Pina stoklarında Marmara dışındaki tüm Akdeniz havzasında toplu ölümlere neden oldu. Diğer ifadeyle Pina stokları 2016 yılında İspanya kıyılarında başlayan toplu ölümler, 2019 yılında Çanakkale Boğazı’na kadar ulaştı. Yani artık Marmara Denizi dışında canlı Pina stoku kalmadı. Bütün Akdeniz ülkeleri ölmeden önce kurtardıkları az sayıdaki Pina’yı yapay ortamlarda (akvaryumlarda) yaşatarak hastalığı yenmek için bir fırsat doğarsa yeniden Akdeniz’i şenlendirmek için kullanmak üzere saklıyor. Bizim Pinalarımız şimdilik sağlıklı ve her yerde genç, yavru Pina’lar boy gösteriyor. Bu yüzden ilk cümledeki hayalime ulaşmanın o kadar da uzak olmadığını düşünüyorum.
Pinalar üzerine proje üretme fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben 23 yıl Van Gölü inci kefalinin korunması için çalışmalar yürüttüm. Yaptığım çalışmalar sosyal girişimcilik uygulaması olarak ulusal, uluslararası boyutta çok sayıda ödül aldı. Benim için en büyük ödül ise inci kefalinin üreme dönemindeki kaçak avcılığın pençesinden kurtulup, sürdürülebilir balıkçılığa doğru emin adımlarla ilerliyor olması. 2016 yılında Bandırma On yedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’ne katıldığımda klostrofobimi yenip başladığım dalgıçlığın da başındaydım. Yaptığım ilk dalışta Erdek Körfezi’nde Pinalarla karşılaştım. Pinalar’da ölüm başladığını yeni öğrenmiştim. Bütün dünyada Pinalar ölürken Erdek Körfezi’nde Pinaların sağlık şekilde yaşadığını bilimsel itibarı yüksek bir dergide yayımlayarak uluslararası camiayı durumdan haberdar ettik. Tam bu aşamada müsilaj felaketi patladı. Müsilaj takibi için haftalık dalışlar yaparken bir taraftan da pina gözlemlerini sürdürdüm. Müsilaj için oluşturulan Bilim ve Teknik Kurulu’nda görev aldım.
Marmara Denizi’ni iyi çevresel duruma ulaştırmak üzere geliştirilen bütün çalışmaların içinde yer aldım. Eylem planının etkin şekilde uygulanması için bilimsel uyarıları halen sürdürüyorum. Tüm bunları yaparken aslında Marmara’nın bir taraftan atık yükünün azaltılması için çalışırken bir taraftan da doğal arıtma görevi gören organizmaların desteklenmesi gerektiğini sürekli vurguladım. Bu esnada fark ettim ki aslında Pina Marmara ekosistemine yardım etmek için hpimize umut teşkil edecek kadar güçlü ve dayanıklı bir tür. 20 milyon yıldır her türlü değişime direnerek Akdeniz havzasında varlığını sürdürmüş. Ancak Pina da yeni bir meydan okumayla karşı karşıya. Pina stokları da tehdit altındaydı. Yani yaralı bir deniz ve kalan tek canlı stoklarıyla o denize sığınmış bir canlı türü. Birbirine şifa olabilecek iki hasta diyelim. 2021 yılı sonunda bu düşüncelerle geliştirdik ekip arkadaşlarımla birlikte Umut Pina projesini.
‘Pina sadece Marmara Denizi’nde kaldı.’
Projenizde neler yaptınız?
Umut Pina projesinin üç temel hedefini gerçekleştirmek üzere çıktık yola. Öncelikle mevcut durumu ortaya koymalıydık. Bunun için Erdek Körfezi, Kapıdağ Yarımadası çevresi ve Bandırma Körfezi’nde yaklaşık 150 km uzunluğundaki kıyı şeridini tam olarak tarayıp tüm Pinaları tek tek saydık adeta. Yoğunluğu belirledik. Tehditleri ortaya koyduk. Ölü ve canlı Pina oranlarını hesapladık. Bu kısım projenin aslında bilimsel temelini oluşturdu. İkincisi madem ki Pina sadece Marmara Denizi’nde kaldı, o zaman etkin bir koruma stratejisi geliştirmek için bir çerçeve oluşturulmasını hedefledik. Bu strateji tüm paydaşların görüşleriyle şekillenen, inovatif ve kolay uygulanabilir olmalıydı. Üçüncüsü ise akademik dünyada bile az tanınan Pinaların tanınırlığını artırmak için Marmara çevresinde bir tanıtım seferberliği başlatmak gerekiyordu.
Nasıl aşamalar kaydettiniz, ne kadar ilerlediniz?
Mutlulukla söyleyebilirim ki bu üç hedefe de büyük ölçüde ulaşmış olduk. Hedeflediğimiz alanda elde ettiğimiz verileri yeni bir bilimsel makaleye dönüştürerek yayımlanmak üzere uluslararası bir dergiye gönderdik. İspanya, İtalya, Fransa başta olmak üzere Akdeniz çevresinde yer alan ülkelerde Pinayla ilgili çalışmalar yapan bilim insanlarıyla irtibata geçtik. Yürütülen proje ekipleriyle tanıştık. Elde ettiğimiz bulguları paylaşarak türün uluslararası boyutta korunması için yapabileceğimiz katkılara dikkat çektik.
Koruma stratejisinin temel çerçevesini oluşturduk. Tüm paydaşların hemfikir olduğu genel esaslar ortaya çıktı. Bizi en mutlu eden şey ise tam bu aşamada Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü devreye girerek Pina çalışmalarına çok güçlü bir destek vermesi oldu. Diğer taraftan Pina kamuoyunda tam da hak ettiği gibi Marmara’yı kurtaracak bir “kahraman” olarak algılandı. Yani sadece bir yıl önce kimsenin tanımadığı Pina Marmara’nın yıldızı oluverdi. Bugün bir arama motoruna “Marmara, Pina” yazarsanız iki buçuk milyon etkileşime ulaştığını görüyorsunuz.
Borusan Sürdürülebilir Fayda Programı projenize ne gibi katkılarda bulundu?
Borusan Sürdürülebilir Fayda Programı aslında bizim 2016 yılında başlayan çalışmalarımızın somut sonuçlara ulaşması için harika bir fırsat oldu. Biz Marmara ekosisteminin müsilajsız günlere ulaşmasını istiyoruz. Yani sürdürülebilir bir Marmara Denizi ekosistemi hayal ediyoruz. Borusan’ın programı da tam bunu gerçekleştirmek üzere hazırlanmış. Hedeflerimiz çok örtüştü. ImpactHub İstanbul ve Borusan’ın müthiş ekipleri adeta projemizin bir parçası haline geldi. Bizimle heyecanlanıp, bizimle alanda çalıştılar, üzüldüler, sevindiler. Yani bir proje desteğinden öte aslında Borusan ekibiyle tanışarak biz Marmara Denizi için birlikte yol yürüyeceğimiz, bizim gibi düşünen, bizim gibi heyecanlanan harika yol arkadaşları edinmiş olduk. Biz bilimsel olarak ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Pinayı Marmara Denizi’nin yeni markası haline getirmek istiyoruz. Marmara’nın Umudu Pina projesi şu an hangi aşamada, ilerleyen dönemler için yeni planlarınız ve bilimsel projelerin neler olacak? 2016 yılında başlayan Pina yolculuğu önce ekip arkadaşlarımın bana katılmasıyla sonra da Borusan’ın desteği ile ete kemiğe büründü çok şükür. Bunun için mutluyum. Projemiz küçük bir alanda adeta bir başlangıç projesiydi. Marmara Denizi adaları da sayarsak yaklaşık 1.000 km kıyı şeridine sahip. Biz henüz 150 km kıyı şeridinde Pina taraması yapıp stok tespitini tamamladık. Ancak daha çalışılması gereken 850 km kıyı şeridi var. Şimdi ilk önceliğimiz stok tespitini tamamlamak. Bunun için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile iş birliğini önemsiyoruz. Akdeniz havzasında ölüme neden olan parazitin Marmara Denizi stoklarına bulaşıp bulaşmadığını belirleyerek ilerlemek istiyoruz. Bizim de Pina’ya dair çok sayıda düşüncemiz, planımız ve proje fikirlerimiz var. Çalışmalarımızın Pina’ya da Marmara’ya da umut olmasını arzu ediyoruz.
Sıcak geçen sonbaharlar nedeniyle Marmara’da yeniden müsilaj riski olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuda endişeleriniz neler?
Müsilaj bir neden değil, bir sürü nedenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir sonuç. Nedenler ortadan kalkmadan sonuçların değişmeyeceğini iyi biliyoruz. Marmara Denizi’nde müsilajın felaket boyutunda ortaya çıkmasında üç temel tetikleyici rol oynadı 2021 yılında. Birincisi şüphesiz evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer atıklara bağlı olarak artan azot-fosfor, yani kirlilik yükü. İkincisi küresel iklim değişimi sonucu kırk yılın rekorunu kıran ortalama deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artış. Üçüncüsü ise Marmara Denizi’nin orijinal ikili akıntı sistemine bağlı dikey karışımların sınırlı olması. Müsilajın tekrar etmemesi için bu üçlü tetikleyiciden en az birinin devre dışı kalması gerekiyor bir sürü başka faktörün dışında. Küresel iklim değişimine bağlı deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artış devam ediyor. Marmara Denizi’nin orijinal yapısı değişmez. Ve ne yazık ki kirlilik yükünü de henüz azaltabilmiş değiliz. Bu durumda üçlü tetikleyici halen devrede.
Yani yeni bir müsilaj oluşumunun ortaya çıkması için bütün şartlar hazır. Bu yaz çok sıcak geçti, aynen 2020 yılı yazı gibi. Kasım ayı ortasındayız ve Marmara Denizi yüzey suyu sıcaklığı halen 20 C civarında seyrediyor. Müsilaj genelde sonbaharda oluşmaya başlıyor. Bu yüzden kaygıyla her hafta dalışlarla hem gözlem yapmaya hem de bilimsel verilerle durumu izlemeye devam ediyoruz.