31 Ocak 2025

Ardahan Kültür Haberleri – Güncel Gelişmeler

Ekonomi, spor, teknoloji ve magazinden güncel haberlere; Ardahan Kültür Haberleri ile dünyanın nabzını tutun!

Sadık Çelik yazdı: Sol siyasetin çıkmazı

"Kartalkaya'daki elim yangın faciası, vicdani ve ahlaki sorumlulukların ne kadar hayati olduğunu ve toplumun ne yazık ki bu değerlerin nasıl uzağına düştüğünü açıkça ve korkunç bir biçimde ortaya koyuyor." Sadık Çelik yazdı...

“`html

Vicdan, bireylerin ahlaki değerlerinin farkına varmalarını sağlayan içsel bir rehberdir. Bu rehberliğe sadık kalmak, bireyleri doğru olduğunu düşündükleri eylemleri gerçekleştirmeye yönlendirir. Ahlak, toplumun temelini oluşturan önemli unsurlardan biridir ve vicdan, bu yapıyı korumada en etkili araçtır.

AHLAK FELSEFESİ

Ahlak felsefesi, bireyin özgür iradesiyle aldığı kararların sonuçlarını üstlenme yükümlülüğünü ön plana çıkarır. Gerçek anlamda sorumluluk, özgür iradenin bilincinde olmayı gerektirir. İrade ve vicdan birleştiğinde, insanlar hem kendileri hem de çevrelerindeki diğer bireyler için doğru olanı yapma arzusu taşırlar. Bu süreçte, sorumluluk hissi, bireyin kendi eylemlerinin sonuçlarına katlanma isteği ile ilişkilidir ve ahlak felsefesinin özgürlük ile olan sıkı bağlantısını gözler önüne serer.

Ahlaki değerler, bilinçli bir özne tarafından diğer canlılara karşı olan tutum ve davranışlarla kendisini gösterir. Örneğin, bir bireyin veya kuruluşun yangın güvenliği standartlarını hiçe sayması, sadece hukuksal bir sorumluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir kayıtsızlıktır.

AHLAK VE VİCDAN

Kartalkaya’daki yangın olayı, vicdani ve ahlaki sorumlulukların ne denli önemli olduğunu ve toplumun bu değerlerden nasıl uzaklaştığını gözler önüne seriyor. Mantıklı bir düşünme yetisinin ve bilinçli sorumluluk duygusunun nasıl kaybedildiğini gösteriyor. Sorumluluk, özgürlüğe bağlıdır. Vicdan sahibi olmanın yolu da özgürlükten geçer.

Sonuçta karşımıza çıkan, özgürlükten mahrum olan bireylerin ahlak, vicdan ve sorumluluk duygusunu yitirmeleridir.

Özellikle son zamanlarda, toplumumuzda “özgüven” ön plandadır. Ebeveynlik anlayışı tamamen yeniden şekillendirilerek, “özgüveni yüksek” bireyler yetiştirmek amacıyla kıstaslar değiştirildi. Toplum olarak özgüveni özsaygının önüne koyduk, ancak önemli olan özsaygıdır.

Doğru eylemde bulunmak ve bu eylemden dolayı kendine saygı duymak, yanlış olanı sürdürmemek, sorumluluk üstlenmek ve vicdan gibi kavramlar son derece önemlidir. Çünkü gerçek özgürlük, yalnızca sonuçları kabul etmekle kalmayıp, bu sonuçları oluşturacak sorumlulukları da üstlenmekten geçer.

Vicdan, sadece bir iç ses değil, aynı zamanda başkalarının acılarına duyarlı olmamıza ve adalet arayışımızı yönlendiren derin bir moral pusuladır.

Her birey ve toplum vicdan imtihanıyla karşı karşıya kalır; Kartalkaya’daki trajedi, ahlaki pusulamızın ne kadar hassas olduğunu test eder.

Sorun şu ki, bu son sınavdan geçmesi gereken toplumsal yapımız yeterli not alabilmiş midir?

SUÇLAMALAR VE SORUMLULUK

Herkes suçları birbirine atıyor. Aslına bakarsanız, aslında herkes, hepimiz suçluyuz. Otelin tasarımından başlayarak, gereken izinleri vermeyenler, göz ardı edenler, işleri erteleyenler ve önemsemeyenler… İlgili bakanlıklar, belediyeler, itfaiye ekipleri… O yangın güvenlik önlemlerini almayanlar ve işlerin düzgün yürütülmesini sağlamayanlar, hepsi sorumludur.

Hâlâ koltuklarında oturanlar, üstlendikleri sorumlulukların bedelini ödemektense sessiz kalmayı tercih ettiler ve bu durum, insani görevlerini yerine getirmediklerinin bir göstergesidir.

Başta 36’sı çocuk olmak üzere 78 kişi bu olayda hayatını kaybetti ve kalanlar, durumu kurtarmakla meşguldür. En önemli nokta, sorumluluğu üstlenmek yerine birilerini suçlamaktır.

Ne iktidar ne de muhalefet bu durumda sorumluluğu üstlenmiyor; bu tür olaylardan sonra turizm bakanı istifa etmiyor. Ana muhalefet, Bolu Belediye Başkanı’nın istifasını talep etmiyor. Açıkça bir siyasi sorumluluk alma gayretinde değiliz gibi görünüyoruz.

NEPOTİZM VE SORUMLULUK EXİKLİĞİ

Tanju Özcan’ın bir yakınıyken, itfaiyeden sorumlu birisi olarak atanması, yerel yönetimler içerisinde nepotizm ve sorumluluk yetersizliğini gözler önüne seriyor. Siyasi dünyada etik normlar ihlal edilirken, Türkiye’de genelde taraflı savunmalarla geçiştiriliyor.

Sol ideolojiye sahip bir politikacı olarak yanlışa yanlış diyebilme ve gerektiğinde istifa edebilme becerileri beklenirken, bu tür tavırlar yok sayılıyor. Oysa bu tutum CHP’ye ve sol siyasete yakışır bir duruş olabilirdi.

Bu örnek, Türkiye’deki sol siyasetin ve tüm siyasi aktörlerin içine girdiği çıkmazı temsil ediyor: Siyasi sorumluluk alma isteksizliği.

Siyasi liderler ve yöneticilerin, bu tür durumlar karşısında sorumluluk alarak istifa etmeleri, toplumda saygı ve güvenin yeniden tesis edilmesi açısından kritik taşıdığı unutulmamalıdır.

DAHA DA DERİNLEŞEN ACILAR

Japon mühendis Kishi Ryoichi’nin intiharı gibi, vicdan ve sorumluluk duygusu, duygusal yükler taşıyan bireyleri gereğinden fazla üzer.

Yunanistan’da ve Belgrad’da yaşanan adalet taleplerinin, toplumların hukukun üstünlüğüne ne denli inandıklarını gösterdiğini gözlemliyoruz. Ancak Türkiye’de bu tür olaylara karşı duyarlılığın oluşması için belki daha fazla bedel ödenmesi gerekiyor. Büyük felaketler karşısında nasıl bir tepki verileceği, derin bir toplumsal ve kültürel farklılık oluşturuyor.

SONUÇ OLARAK

Geçmişte bu tür üzüntü anları halk ozanları ve şairler tarafından dile getirilirken, günümüzde bu davranışlar kaybolma eğiliminde. Sonuçta, adalet, insan hakları, sorumluluk ve vicdan gibi kavramlar bizlerden gittikçe uzaklaşıyor.

Modern ittifak içindeki çatışmalar ve benzeri acılar, insanlık değerlerimizin zayıfladığını işaret ediyor. Vicdan, hala hep vicdan; ahlaki pusulamız, doğru ile yanlışı ayrıştırmamızı sağlayan bir özellik. Fakat bazen o kadar sessiz kalıyor ki, dev bir yangının ortasında bile vicdanlarımız sessiz kalabiliyor.

Otelde yaşananlar hala hafızalarımızda. Acıyı alay konusu haline getirenler, sosyal medyada bu durumu şaka malzemesi yapabiliyor. Tüm bunlar, vicdanın ve ahlakın ne kadar erozyona uğradığını gösteriyor.

Sonunda, vicdan olmadan sahip olunan güç, ruhumuzu çürütmekten başka bir şey yapmıyor.

İMAMOĞLU’NA ÇAĞRI

Devlet Bahçeli’nin çağrısına göre İmamoğlu, partisine ait görevlerinden istifa edip, 100 bin imza toplayarak Cumhurbaşkanı adayı olmalıdır. Aynı gün, Özgür Özel, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını ön seçimle belirleyeceğini açıkladı; 1.6 milyon üye dijital ortamda oy kullanabilecekti. Ancak bu durum, birçok teknik ve erişim sorununu beraberinde getirebilecek.

Bu, İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi popüler adayların önünü açarken, diğer muhtemel adayların ise talihleri üzerinde olumsuz bir etkide bulunuyor. Siyasi bir strateji olarak bu, partiyi ve kamuoyunu baskı altında tutmak anlamına geliyor.

Bu tür manevralar, “yangında mal kaçırma” olarak değerlendirilebilir; çünkü bu durum partinin iç rekabetine zarar veren bir yaklaşımdır.

Özel’in açıklamasının Bahçeli’nin çağrısından hemen sonra gelmesi, muhalefetin iktidarın planlarını destekleyerek kendi stratejisini belirlemekte ne kadar isteksiz olduğunu açığa çıkarıyor.

Sonuç olarak, İmamoğlu, iktidarın eleştirilerine karşı bir kalkan olarak kullanılmaya çalışılmalıdır; eğer bir engelleme olursa, durum mağduriyet hikayesi olarak tartışılacak ve bu dahi siyasi bir kurnazlık olarak değerlendirilecektir.

Özetle, CHP’nin bu süreçte ki yaklaşımı, partinin geleceği için çok önemli bir dönem. Zira alınan tutum, partinin birlik ve bütünlüğü için risk oluşturuyor. Bu, CHP’nin seçimlerde kaybetmesine ve daha fazla karmaşaya yol açabilecek bir durumu işaret ediyor.

Sadık Çelik

Odatv.com

“`